ENERJİ, ÖZELLEŞTİRME VE KÂR

Şubat ayında yaşanan Rusya–Ukrayna doğal gaz krizi ve bunun ülkemize etkileri, elektrik üretimindeki payları yüksek olmayan otoprodüktör kuruluşların yol açtığı son kriz, ülkemizde izlenen enerji politikalarının köktenci bir tarzda gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Zira yaşanan tüm sorunların temel nedeni, dışa bağımlı, yerli kaynak kullanımını reddeden eneji politikaları ile bir kamu hizmeti olan enerjinin tamamen ticarileştirilmesi, serbestleştirilmesi ve serbest piyasanın üzerinde hiçbir denetim mekanizması bulunmamasıdır.

Oda Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ‘ın, BirGün Gazetesinde yayınlanan “ENERJİ, ÖZELLEŞTİRME VE KÂR” başlıklı makalesi yazının devamındadır.

Bilindiği gibi diğer kamusal alanlarda olduğu gibi enerji sektörü de, yerli ve yabancı sermaye için yeni bir ticari alan olarak örgütlenmiş; 1984 yılından bu yana çıkarılan yasa, KHK ve yapılan Anayasa değişiklikleri ile bu yönde kapsamlı adımlar atılmıştır. 1984’te “TEK Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun” ve bu yöndeki yönetmeliklerle enerji sektöründe özelleştirmelerin yolu açılmış, özel sektöre enerji alanında faaliyette bulunma olanağı tanınmıştır. Bu Yasa küresel piyasa kurallarının ulusal düzenleme ve kurumları gerilettiği ilk uygulamadır.

Enerji sektörünün özelleştirilmesinin yolu sektörün idari olarak yeniden yapılandırılmasından, bir diğer deyişle TEK’in bölünüp, küçültülerek işlevsizleştirilmesinden geçiyordu. Bu operasyon 1993 yılında TEK’in TEAŞ ve TEDAŞ olarak ikiye bölünmesiyle başlatılmış ve dağıtım şirketlerine bölünen TEDAŞ’ın satışının önü açılmaya çalışılmıştır. Bununla da yetinilmemiş; 2001’de Dünya Bankası’nın verdiği kredilerin ön şartı olarak Bakanlar Kurulu kararıyla TEAŞ; TEİAŞ, EÜAŞ, TETAŞ olarak üçe ayrılmıştır. Böylece sektörün merkezi planlamayı gerektiren bütünlüklü yapısı bozularak sonuçları karşımıza yıllardır yolsuzluk ve kaos olarak çıkan dönemin kapısı aralanmıştır.

Yine 2001 yılında, AB Elektrik Mevzuatı ile uyum sürecinde 4628 sayılı Elektrik Piyasası Yasası ile özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterecek bir elektrik piyasası oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanması için yeni bir yapı olarak Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu ve Kurulu oluşturulmuştur. Bu Yasa, özet olarak elektrik üretim, iletim, dağıtım, satış, ithalat ve ihracatı ve elektrik alanındaki özelleştirmelerde izlenecek usulleri kapsamaktadır.

18.04.2001 tarihli Doğal Gaz Piyasası Kanunu ile doğal gaz sektörü de Enerji Piyasası Üst Kurulu’na bağlanmıştır. Bu Yasayla üst kurulun adı elektrik piyasası iken Enerji Piyasası olarak değiştirilmiştir.

Bir kamu hizmeti olan ve doğal gaz santrallerinden termik santrallerine, trafolardan dağıtım şebekelerine dek bir bütün olan enerjinin ticarileştirilmesi ve serbestleştirilmesi bu yasa ve ilgili yönetmeliklerle sağlanmış ve ülkemizdeki genel yönetim krizi ile ekonomik–sosyal sorunlara bir de enerji yönetimi krizi ve yol açtığı/açacağı sorunlar eklenmiştir.
Yıllardır uygulanan ithal doğalgaza dayalı dışa bağımlı enerji politikaları sonucu ülkemiz elektrik enerjisi üretiminde % 45 oranında doğalgaza bağımlı kıldığı bilinmektedir. Üretimde Yap İşlet Devret ve Yap İşlet modelleri ve yüksek fiyatlı yüzde yüz alım garantili sözleşmelerle enerji maliyetleri sürekli artmış, Türkiye elektriği en pahalıya tüketen ülkelerden biri haline gelmiştir. Yap-İşlet ve Yap-İşlet-Devret anlaşmalarındaki usulsüzlükler, özel şirketlere sağlanan milyarlarca dolarlık haksız kazançlar TBMM’ye sunulan Sayıştay Raporu’nda belgelenmiştir. Yap-İşlet ve Yap-İşlet-Devret uygulamalarının sakıncaları açık seçik bir şekilde ortaya çıkmışken, daha birkaç ay önce elektrik üretim ve dağıtım tesislerinin özel sektöre devredilmesi için yeni bir yasal düzenleme daha yapılmıştır.
Enerji üretiminde kamusal planlama, kamusal üretim ve yerli kaynak kullanımını reddeden özelleştirme politikaları ülkemizi enerji alanında da darboğaza sokmuştur. Son 20 yıldır uygulanan özelleştirmeci politikalarla ülkemize dayatılan dışa bağımlı enerji politikaları, enerjinin her şeyden önce bir kamu hizmeti/toplumsal bir hizmet olduğu bilincinin edinilmesini engellemiş, kamunun bu hizmeti herkese gereksinimi ölçüsünde sağlaması gerektiği fikri reddedilmiştir.

Kamusal bir hizmet olmasına karşın siyasal iktidarlar tarafından, IMF, Dünya Bankası, AB, OECD vb. uluslararası kapitalist örgütlerin talimatlarıyla özelleştirilmeye ve piyasaya terk edilmeye çalışılan elektrik üretiminde, her ne şartta olursa olsun piyasa egemenliğine teslim olma anlayışı yaşanan ciddi sıkıntıların ana etkenini oluşturmaktadır.
Elektrik üretiminde kamusal planlamanın işlevsizleştirilmesi ve yok sayılması, kamusal denetimin azaltılması, kamu üretim tesislerinin düşük kapasitelerde çalıştırılması ve bir bölümünün özelleştirilmesi, elektrik üretiminde sürekli olarak özel sektöre ağırlık verilmesini içeren sürecin ciddi sorunlar doğurduğu artık kabul edilmelidir.

Elektrik üretimi basit bir piyasa faaliyeti değildir. Elektrik üretimi, “maliyetlerin arttığı ve kâr marjlarının düştüğü” gerekçesiyle, yasal bildirim şartlarına bile uymadan, yük tevzi planlamasında gerekli değişikliklere imkan vermeden, kafasına estiğince üretimini durdurabilen özel sektör üreticilerine bırakılamayacak kadar ciddi kamusal bir hizmettir.
Elektrik üretiminin dörtte birini, ayrıcalıklı sözleşmelerle uluslararası sermaye bağlantılı özel sektörce işletilen Yap-İşlet santrallerine dayandıran uygulamanın, hukuka uygun olmadığı Danıştay’ın aldığı kararlarla belgelenmiştir. Danıştay kararlarını uygulamamak için “Bakanlar Kurulu Prensip Kararı” diye hiç bir yasal dayanağı olmayan bir uygulamayla hukuksuzluğu sürdürmek isteyen iktidarın, bu hukuk dışı kararı da, Danıştay tarafından iptal edilmiştir. Bu durumda, Yap-İşlet santralleriyle ilgili sözleşmelerde, siyasal iktidar kendisinin de şikayetçi olduğunu öne sürdüğü, ülke ve kamu çıkarları aleyhine hükümleri değiştirme imkanı varken, bu yola gitmemiş; hukuk dışılığı yargı kararlarıyla belgelenen bu durumu yeni yasal düzenlemeye konu etmiştir. Bu, usulsüzlüğü gidermek değil, hukuksuzluğu usule uydurmaya yönelik bir uygulamadır, yasaya karşı başvurulan bir hiledir.

Odamız, genel olarak enerji üretiminin, özel olarak elektrik üretiminin kamusal bir hizmet olduğu, elektrik üretiminde kamusal planlama, üretim ve denetimin şart olduğunu bir kez daha vurgulamaktadır. Elektrik üretiminde sorunlarla karşılaşılmaması için:

•Enerji ihtiyacının karşılanmasında yeni, yenilenebilir ve yerli kaynaklara ağırlık verilmesini, başta doğal gaz olmak üzere ithal enerji kaynaklarına bağımlılığın azaltılmasını,
•Henüz değerlendirilmeyen hidrolik, rüzgar, jeo termal güneş enerjisi vb. yerli ve yenilenebilir enerji kaynağı potansiyellerinin değerlendirilmesini,
•Yerli kömür kaynaklarımızın ileri teknolojilerle çevreye olumsuz etki yaratmadan elektrik üretimi için kullanılmasını,
•Kamu enerji üretim, iletim ve dağıtım tesislerinin iyileştirme, bakım, onarım çalışmalarının hızla sonuçlandırılmasını,
•Süregelen kamu enerji yatırımlarının yeterli kaynak ayrılarak bir an önce devreye girmelerinin sağlanmasını,
•İletim ve dağıtım kayıplarının azaltılmasını,
•Enerji verimliliği ve tasarrufu uygulamalarına ağırlık verilmesini savunmaktadır.
Odamız, bu doğrultuda sürdüre geldiği çalışmalarla ve yayınlarla, başta siyasal iktidar, enerjiyle ilgili kurum ve kuruluş yöneticileri olmak üzere tüm ilgilileri ve kamuoyunu bilgilendirmeye ve uyarmaya devam edecektir.

Emin KORAMAZ
TMMOB
MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASI
Yönetim Kurulu Başkanı

Yayına Giriş Tarihi

2016-09-28 07:30:00

Tarih: Temmuz 23, 2018, kategoriler: Basın haberleri Yazar: